top of page

Zümra

Yazı hakkında uyarı: Bu yazı argo kelimeler, psikolojik şiddet, tecavüz, istismar, fiziksel şiddet, alıkoyulma ve benzerlerini içerebilir. Bu yüzden okumadan önce bu yazının okuyanın kişisel hayatıyla ilişkilendirebileceği tetikleyici kısımlarının olabileceğini dikkate alınız.

“Başlama noktası diye bir yer yok. Kendimi bildim bileli hep kadın hissediyordum.”

 

Başlama noktası diye bir yer yok. Kendimi bildim bileli hep kadın hissediyordum. Normal bir erkek, normal bir kadın nasıl kendini en başından beri öyle hissediyorsa, ben de o şekildeydim. Erkektim ama kadın gibi hissediyorum, sonradan seçilmiş bir durum yok. Bunu tabii ki de çevrenize ve ailenize anlatamıyorsunuz. Hep içinize atıyorsunuz, baskılıyorsunuz. Bir de çocukken içime kapanık bir insandım, herkesle duygularımı paylaşıp anlatamıyordum. Bu durum benim dışlanmama neden oluyordu. Bir noktadan sonra depresyona giriyorsunuz tabii.

Sonra okuldaki akran zorbalığı… Her türlü taciz kazık kadar. Öğretmenler bile ilkokul zamanlarımda güzelim diyerek, g*tümü falan elliyordu çünkü çok bariz bir şekilde kendini belli eden bir insandım.  Kendime has bir tarz yaratıyordum. Şu anda da aynı; sıradan kıyafetleri tercih etmem. O dönemlerde de kapri giyer, zamanla boyunu kısaltarak şorta çevirirdim. Demem o ki; erkek kıyafeti pantolonla gömlekse ben onu feminenleştirmeye çalışıyordum istemsiz bir şekilde. Kızlar etek giyip okula giderken bu benim ağrıma gidiyordu. Ben de iyice kısalttım şortları, okulda dikkat çekmeye başladı zaten. Yanımdan geçen  her çocuk afedersiniz ama g*tüme parmak atıyordu.

 

Aradan biraz daha zaman geçince bilinçlenmeye başladım. İlkokul, ortaokul derken kendimde bir gariplik olduğunu hissettim ve ne yapacağımı bilmiyordum. Trans olduğumu dahi bilemiyordum. O zamanlar Bülent Ersoy’un adı çıkmıştı bizim mahallede. “Bülent” ismi geçtiğinde hemen herkes “İşte o döndü, kestirdi bilmem ne…” diyordu. Evde internet yoktu ve internet kafeye her gittiğimde Bülent Ersoy’u araştırıyordum. Eski halinin fotoğraflarını bulup nasıl dönüşüm geçirdiğine bakıyordum. Onu araştırırken bir baktım ben de transseksüelmişim. Aslında bu yüzden ilgimi çekiyordu. Sonra Zeki Müren denk geldi ama onun nasıl adlandırıldığını bilmiyorum o zamanlar. Bir insan normal erkek olmasına rağmen kadın kılığına falan giriyor, peruk takıyor. Baktım ben böyle değilim,  tamamen kadın olmak istiyorum. Beni en çok kendine çeken kişi Bülent Ersoy’du. Çünkü başka pek örnek yoktu. Araştırdım, cinsiyet değiştiren eski Türk oyuncular varmış. En sonunda homoseksüellik ve transseksüel tanımına bakıyordum ve bana en yatkın olan transseksüel oldu. İçsel olarak cinsel organımdan da nefret ediyorum. Zeki Müren gibi birisi olmadığım kesin.

 

“Penisin kalkması da erkeksi bir görevdir ve bu beni rahatsız ediyordu. Bir an önce o organdan kurtulmak istiyordum.”

Memelerim yok, vücudum dümdüz; odun gibi bir şeydi, çok zayıftım. Bundan rahatsız oluyordum. Benim gözümdeki, bilincimdeki kadın profili büyük memeli, ince belli, dolgun kalçalı, böyle uzun bacaklı, seksi...  Artık transseksüel olduğumun farkında vardığımda “Kendimi nasıl buna çevirebilirim,” dedim. Bu bariz ortadaydı. Hâl ve davranışlarımdan belli ediyordum. Sonra epey araştırdım, 17 yaşımda hormon ilaçlarını buldum. O dönemler internete yabancı bir çocuğun hormon kullanım öncesi ve sonrası fotoğrafı gündeme gelmişti. Baktım “Vay be,” dedim. Erkekten birden kadına dönmüş; hormon kullanmış, saçları uzamış, cilt yapısı değişmiş, göğüsleri büyümüş. Hangi ilacı kullandığını araştırdım fakat bulamadım. O zamanlarda bilgi eksikliği var bu konularda. Bu arada ablam kadın doğum hapları kullanıyordu, onu araştırdım. Kadın doğum haplarının içinde yüklü miktarda kadın hormonu varmış.  “Tamam,” dedim. “Demek ki hormon ilacı bunlar.” Yabancı isimli bir hormon hapı vardı, onu 2 miligram almaya başladım. Aradan bir ay geçti, memelerimde bir hassasiyet oluştu; sızlamaya ve uçları çıkmaya başladı. Duygusal açıdan bayağı kadınlaşmaya başladım; en ufak bir şeyde gözlerim doluyordu. İkinci ayda “Bu ilacı bırakmayacağım ben,” dedim. İlacı kullanıyordum ama diğer taraftan da kendi cinsel organıma karşı büyük bir önyargım var. Yakışıklı bir erkek gördüğüm zaman tahrik oluyordum, cinsel organım erekte oluyordu. Bunu da baskılamak istiyordum çünkü o organdan nefret ediyordum. Eğer penisim bir vajina olsa ve klitorisi olsa vajinam sulanır, bunu böyle düşünün. Bir penisimin olması ve yakışıklı bir erkek gördüğüm zaman erekte olmak beni çelişkiye sokuyordu. Bu da depresyona daha çok girmeme sebep oluyordu. Sonra da anti-androjen ilaçları buldum. Anti-androjen ilaçları kullanmaya başladıktan sonra cinsel organım hissizleşmeye başladı. Bu bana psikolojik olarak iyi geldi. Penisin kalkması da erkeksi bir görevdir ve bu beni rahatsız ediyordu. Bir an önce o organdan kurtulmak istiyordum.

Zaman geçtikçe ailem beni dışlamaya başladı çünkü tipim bayağı kadına dönüyordu. Mahalledekiler “Bu senin kızın mı, oğlun mu?” diye muhabbet döndürüyordu. Adımın çıkması psikolojik olarak iyice dibe vurmama neden oldu. O dönemde Ege Hastanesi’ne gidiyordum. Onlara anlattım, bana üst üste üç dört tane antidepresan yazdılar. Tabii ki de kullanmadım. O hapları öncesinde kullandığımda beni o kadar aptallaştırıyordu ki yataktan çıkmak istemiyordum. Reçeteyi veriyordu ve çöpe atıyordum. Gittiğimde de ilaçları almadığımı ve beni mallaştırdığını söyledim. Hastanedekiler bana kızıyordu, ben de onlardan hormon ilaçları talep ediyordum, “iyice kadın olursam o zaman düzeleceğimi” söylüyordum. Fakat prosedür gereği iki sene dolmadan ilaçları vermiyorlardı! Bir sene kadar gittim Ege Üniversitesi Hastanesi'ne ama hiçbir sonuç çıkmıyordu, artık sabrım taştı ve patladım. Orada bir hocaları vardı, o kadınla tartıştım. Kavga ettim, sesimi falan yükselttim. Baktım hormon ilaçları verdikleri yok, aldım başımı çıktım gittim. Kadın doğum haplarını kullanmaya devam ettim. 

 

“Trans olduğum ortaya çıkınca aramız bozuldu. ‘Erkek sonuçta, cinsel istekleri var,’ diye beni inceliyormuş. Orkid kullanıyor muyum, kullanmıyor muyum? Bunlara kadar incelemiş.”

Karakterim böyle; bir hedef koyduysam bunu mutlaka gerçekleştirmeliyim. Hiç bırakmadım. Ailem de artık ret çekince valizimi topladım. İzmir Alsancak’ta bir ev arkadaşı buldum. Yeni ev arkadaşım beni kadın zannediyordu. Trans olduğum ortaya çıkınca aramız bozuldu. Erkek sonuçta, cinsel istekleri var diye beni inceliyormuş. Orkid kullanıyor muyum, kullanmıyor muyum? Bunlara kadar incelemiş. Trans olduğumu söylediğim zaman “Bana neden başta söylemiyorsun,” dedi. Beni dışladı açıkçası. Hemen valizimi topladım. “Tamam,” dedim, “Kes, kapa çeneni. Seninle muhatap olmayacağım.” Eşyalarımı aldım ve hemen günlük bir eve yerleştim. Oraya yerleştikten sonra Alsancak'ta gece yarıları çıkmaya başladım. Alsancak’ın bir caddesinde genelde translar çıkıyor ama ben ileri taraflara çıkıyordum. Altıma giyiyordum jartiyer çorapları gecenin bir vakti… Amacım ne? Kendimi orospu olarak gösterip müşteri çekebilmek, erkeklerin ilgisini çekebilmek ve para karşılığı ilişki yaşayabilmek. Bu yüzden olabildiğince seksi kıyafetlerimi giyiyordum. İlk başlarda seks yapamadım, korktum. Çünkü hastalığı var, o var bu var! Daha önce hiç anal seks yapmamıştım. O yüzden oral seksle başladım. Başlarda kondom kullanmadım ama sonradan midem bulandı ve kullanmaya başladım.

 

“Mahkemede gözümden yaşlar aktı. ‘Benim tipime bakın, bir de ismime bakın, yani bu isim bana yakışıyor mu?’ dedim.”

Zaman geçtikçe epilasyon, hormon ilacı, o, bu derken aynada kendime baktığımda “Ben artık iyice kadın olmuşum,” dedim. Artık kimse anlamıyor trans olduğumu. Bir ortama girdiğimde ya da telefonda birisiyle konuştuğumda “Hanımefendi,” diye hitap ediyorlar ama ismim beni psikolojik olarak yıpratıyordu. Ailem öyle bir isim koymuş ki bana, hani ‘Abdullah’ gibi bir isim. İnternetten erkek/müşteri araştırıyordum ve “Mutlaka karşıma bir avukat çıkacak ve benim ismimi değiştirecek o adam,” dedim. Bunu kafaya koydum ve öyle bir inandım ki birkaç ay sonra karşıma bir avukat çıktı. Yaşlı başlı bir adamdı. Bir mahkeme açsam, avukat tutsam bir sürü dünya para gidiyor. “Tamam,” dedim “Bunu kullanmam gerekiyor.” Adamla görüşmeye başladık. Başlarda ücretsiz görüştüm. Âşık olmuşum gibi davrandım. Adam beni çok benimsedi. Her gün bana yazıyor, konuşuyoruz. Sonra “Ya resmî kurumlarda benim ismim çok sorun oluyor. Lütfen bana yardım edebilir misin?” diye sordum. “Bebeğim,” dedi. “Ben zaten sana söylemeyi düşünüyordum ama çekindim.” “Aşkım o zaman hemen işlemlere başlayalım,” dedim. Başlattı dosyamı, ismimi değiştirdik. İlk celsede kabul oldu. Hâkim de bir kadındı ve çok anlayışlıydı. Mahkemede gözümden yaşlar aktı. “Benim tipime bakın, bir de ismime bakın, yani bu isim bana yakışıyor mu?” dedim. Kadın zaten hemen onayladı. Koyduğum isim bir kadın ismi değil. Koyacağınız isim unisex ama kadınsı bir isim olabilir. Tamamen cinsiyetinizi değiştirmediğiniz için Ayşe, Zeynep, Zehra gibi isimleri kabul etmiyorlar. Ben de adımı Eylül koydum. Çünkü Eylül ayında hormon almaya başlamıştım, hem de kadın ismi. Adım değiştikten sonra tabii ki çok rahatladım. Her gittiğim yerde “Eylül Hanım,” diye hitap ediliyordu.

 

Sonra İstanbul planları yapmaya başladım ama bir sevgilim oldu. Birbirimize âşık olduk ve birlikte yaşamaya başladık.  Gizli gizli bir şeyler kullanıyormuş, söylemek istemiyorum. Bunlar ortaya çıkınca kendimi geri çekmeye başladım çünkü bana olan tavırları da değişmeye başladı. Bu ilaçlardan ötürü bir anda patlıyordu, bağırıp çağırıyordu. “Bu bir gün işe gitsin, ben İstanbul'a kaçacağım, gideceğim, “dedim. Tabii o dönemlerde hemen her gece bir taraftan da İstanbul’da ev arkadaşı arıyorum. Bir cross dresser buldum. Bununla biz anlaştık. “Tamam canım,” dedi. “Hemen bavulunu topla gel, zaten orada kalma, sağlıklı değil,” dedi.  Başta çok iyi davrandı bana. Ben de otobüs biletini hemen ayarladım, İstanbul'a geldim. Tabii bu süreçte otobüsle giderken yolda her türlü yavşıyorlar çünkü ben altıma giymişim minicik şortu. Açıkçası göstermeyi seviyorum kendimi, seksi görünmeyi seviyorum. Benim trans olduğumu anlayıp da yavşadıklarını zannetmiyorum, seksi giyindiğim için oluyor. Beylikdüzü’ne onun yanına gittim.  Bunun annesi çok zengin birisiydi. Annesinden villa falan kalmış, oraları kiraya vermiş adam. Oturduğu yerden geçiniyordu. Bir süre sonra bana karşı cinsel ilgisi olduğunu belirtti. Ben dedim ki “Canım seni bacım gibi görüyorum, yani şaka mı yapıyorsun!” Ama dedi ki “Sen çok güzelsin, çıtırsın” bilmem ne... “Ben senin gibi kızlara da hep yüksek gelirim.” Ben o noktada cross dresserların sadece pasif olmadığını anladım. Çünkü kadın kılığına giriyor ama kadınlardan hoşlanıyor. Bu nasıl bir psikoloji böyle, bir an şok geçirdim. Ondan sonra bu bayağı beni s*kmeye çalıştı.

 

“Biriyle görüşeceğim zaman adamın ya arabasına ya evine gidiyordum.”

O dönemler beni onun yanından alıp kurtarabilecek bir müşteri arayışına girdim ve kalbim temiz herhalde ki Allah kalbime göre birini karşıma çıkardı, yine zengin bir adam çıktı karşıma. Bir hafta içinde neredeyse her gün görüştük. Ev arkadaşımdan bahsettim “Taciz ediyor bayağı,” dedim. “Karı kılıklı bir şey ama beni s*kmeye çalışıyor. Sadece seninle olmak istiyorum.” Görüştüğüm adam benden hoşlandı ki beni aldı ve bir otele yerleştirdi. Bir aylık otel masraflarımı ödedi. Dedi ki bana “Haftada 1-2 gün yanına uğrarım, toparlamaya çalış, bir iş güç araştır kendine.” İş güç araştırsam da asgari ücretle geçinemezdim. Hemen internetten görüşmelere başladım. Çağırıyordum otele adamı, görüşüyorduk. İyice birikim yaptım o bir ay içinde. Sonra bir ev arkadaşı buldum Esenyurt'ta, o da çok iyi birisiydi, Allah razı olsun ondan. Ben ona da trans olduğumu söylemeden gittim. O da anlamaya başladı trans olduğumu ve bana doğrudan sordu. Onun da dikkatini çekmiş; bir ay kadar yanında kaldım ve orkid kullanmıyorum. “Evet,” dedim. Hemen gözlerim doldu, ağladım. “Ya canım korkma, üzülme,” dedi. Daha öncesinde o İzmir'de yaşadığım olay tekrar etse psikolojim bayağı dibe vururdu. Beni anlayışla karşıladı. Bir süre onunla ev arkadaşlığı kurduk. Tabii ki aramızda bir şeyler oldu. Hoş bir çocuktu. Lakin böyle devam edemezdim. Biriyle görüşeceğim zaman adamın ya arabasına ya evine gidiyordum.

Can güvenliğim yoktu. Son dönemler orada da zaten kötü bir olay yaşadım. Esenyurt'ta bir adam beni evine götürdü. Bir saatliğine anlaştık ama beni evinin bir odasına kilitledi ve çantam da salonda kaldı. “Seni sabaha kadar yapacağım, yoksa salmam seni,” dedi.  Ev de bodrum katta, diplerde bir yer. Ben bağırdım, g*tümü yırttım kimse beni duymadı. Yanımda telefon yok, hiçbir şey yok. Kapıyı kilitlemişti. Kilidini açıp istediği zaman içeri giriyordu. Ben çıkmaya çalışsam da güçlü bir adamdı. Beni itekleyip yatağın üstüne yapışıyor sonra beni s*kiyordu. Sabaha kadar 7-8 posta atmıştır ve beni korunmadan s*kti. Ben tabii korktum, hastalık kaptım diye. Beni sabahın köründe bıraktı. O gün ayrıldığım zaman arkadaşımın evine gittim ama nasıl ağlıyorum! 

Duşa girdim böyle aptal gibi hissediyorum kendimi. Çünkü istemediğim halde zoraki bir şekilde bana sahip oldu. Kendime gelmeye çalıştım tabii ama artık kafayı yemek üzereydim. Bir baktım dolapta antidepresan ilaçlar var. Aldım ikişer üçer yuttum. Hiç umursamadım, yan etkisini de bilmiyorum. Bir hafta boyunca içtim, mallaştım tabii. Bir de ev bulmam gerekiyordu. Harbiye’de trans bir ev arkadaşı buldum, işinde gücünde biriydi. Eve müşteri getirmemi istemiyordu. “Başka bir iş bul,” dedi. Bir şey uydurdum. Ona “Gece işi yapıyorum, bara girdim,” dedim. Halbuki çıkıyordum Harbiye'de otobana. Minicik etekler... Gören duruyordu zaten, fiyat soruyordu. Öyle böyle derken orada da bir birikim yaptım.  Meme ameliyatımı yaptırayım dedim ilk olarak çünkü memelerim küçüktü, yarım limon kadar düşünün. Bu da beni açıkçası çok tatmin etmiyordu. Memelerimi yaptırdım. Kendime ev tuttum artık, profesyonel olarak görüşmelere başladım , iyice paramı biriktirdim. “Artık cinsiyetimi de yaptırayım, tam vajina yaptırayım,” dedim. Sonra Tayland'a gittim. 

 

“Boşalma olayı dünya ise, testisler güneş. Bunların birbirleriyle çok ilişkisi yok.”

Tayland’da çok ünlü bir hastane varmış. “Kamol Hospital.” Bu arada gerçekten mükemmel yapıyorlar bu ameliyatı, vajinayı falan. Sigmoid kolon diye bağırsakta bir bölüm var, orayı alıp vajinanın içine monte ediyorlar. Bir sürü cerrah giriyor buna. Plastik cerrah, genel cerrah, mikro cerrah. Bayağı kaygan, klitorisi olan bir vajina yapıyorlar ve ilişkiye girdiğiniz zaman bayağı tahrik oluyorsunuz. Daha önce belirttim “Erkekleri gördüğümde penisim kalkıyor,” diye. Yakışıklı bir erkek gördüğümde bu sefer nasıl ilişkiye gireceğim? Benim penisim vajina yapılıp klitoris gibi kalkacak! Ve o adamla ben vajinadan ilişkiye girdiğim zaman eğer ondan çok hoşlanıyorsam, beni tahrik ediyorsa belli boşalma dozuna geldiğim zaman bayağı boşaldığımı bile hissedeceğim. Ama tabii ki de testisler alındığından sperm çıkmıyor. Şunu da belirteyim boşalma hissiyatı ve testislerin varlığı apayrı şeyler. Boşalma olayı dünya ise, testisler güneş. Bunların birbirleriyle çok ilişkisi yok. Testisin varsa boşaldığında sperm çıkıyor. Eğer testisin yoksa da bu boşalmadığın anlamına gelmiyor.

Testislerimi aldırmıştım iki sene öncesinde ama hâlâ erekte olabiliyordum ve boşaldığımı hissedebiliyordum. Bir erkekle birlikte olduğum zaman ondan çok hoşlanıyorsam tahrik oluyordum. Elimle kendimi okşadığım zaman boşaldığımı hissediyordum ama hiçbir şey çıkmıyordu, testisler olmadığı için. Bu da aslında çok bilinen yanlışlardan. Mesela sanıyorlar ki bir erkek testisini aldırdığı zaman hiçbir zaman boşalamayacak. Böyle bir şey yok. Boşalma olayı da bir gün yüzüne çıksın. Testisler ve boşalma olayı apayrı dünyalar. Haliyle de benim penisimden bir vajina yaptıkları zaman ben yine eskisi gibi, mastürbasyon yapıp nasıl boşaldığımı hissediyorsam, bu halimle de boşalıyorum. Penisten yeni yapılan vajinaya klitoris falan da yapılıyor. İlişkiye girdiğim zaman boşaldığımı hissedebiliyorum. Hani bu kadar mükemmel bir ameliyat yapıyorlar Tayland'da. Tabii ki Türkiye'de yapanlar da var ama ne yazık ki fiyat olarak Tayland'a kıyasla neredeyse iki üç misline yapıyorlar. Tayland'da ortalama şu an vajina 500 bin falan işte. Şu anki ekonomiye göre gayet iyi fiyat. 

 

Hastanede kayıt yaptırdıktan sonra test sonuçları pek iç açıcı değildi. Bağışıklık sistemimin düşük olduğu ortaya çıktı. Vitamin eksiklikleri varmış ve bu ameliyatlar riskli. Sonuçta sizin bağırsağınızdan bir parça oraya eklenecek. Haliyle siz bir ay boyunca hiçbir şey yiyemiyorsunuz. Bana dediler ki “Şimdi en ufak bir şeyden bile sen mikrop kapabilirsin. Çünkü bağışıklığın iyi değil. Sen önce bir Türkiye'ye geri dön, ameliyatını erteleyelim. Türkiye'de tedavini ol.” Ameliyat ne yazık ki ertelendi. Türkiye'ye geri döndüm. Hemen hastaneye gittim, kan tahlili yapıldı. Neyim eksikse, neyim kötüyse ilaçlar verildi bana. Şu an ilaçları kullanıyorum ve aynı zamanda takviyeler kullanıyorum. Doktor birkaç tane hap verdi, çünkü benim diş etlerim kanıyordu mesela. D vitamini eksikliği vardı; çok güneşe çıkmamamdan kaynaklı bir şey. O yüzden Tayland'a gidecek olan arkadaşlar buna da dikkat etsin! Eğer vitamin eksikliği varsa ya da bağışıklık sistemi düşükse, özellikle de zayıflarsa fiziksel olarak dikkat etsinler. Çocukluktan bu yana hep bünyem zayıftı, en ufak bir şeyde hemen hastalanan birisiydim. Bünyem zayıf olduğundan ameliyat ertelendi aslında. Sonra geri döndüm, tekrardan görüşmelere başladım.

 

“Ben nasıl türbanlı bir kadına saygı duyarsam o da g*tü başı açık birine saygı duymak zorunda.”

Sonra İstanbul’da kendi evimi tuttum, kaldığım yer de aile apartmanıydı. Bir insan trans olduğunu söylediğinde herkes “İşte burası aile apartmanı, sana uygun değil,” der. Böyle bir şey kesinlikle yok. Ben neredeyse yedi sekiz ay kadar aile apartmanında kaldım. Gayet de açık saçık giyiyordum. Maltepe'de kaldım ona rağmen çok sorun yaşamadım çünkü kimseyle muhatap olmuyordum. Ben nasıl türbanlı bir kadına saygı duyarsam o da g*tü başı açık birine saygı duymak zorunda. Son dönemlerde viral olan bir video çıktı. Türbanlı birisinin başından türbanı çekiliyor ve türbanı çeken açık kadına saldırılıyor. Toplumda hemen karşılık buluyor bu. Ama nedense g*tü başı açık saçık bir kadının uğradığı tacizler hiçbir şekilde gündeme gelmiyor, viral olmuyor. Metrolarda, orada burada kimler kimler g*tümü başımı ellemiştir, yapıştırmıştır, arkamdan “Orospu,” diye bağırmıştır. Hiç kimse sesini çıkarmıyor. Gerçekten açık saçık bir insansanız kimse bunu videoya çekelim de viral yapalım, tacize uğruyor demiyor. Açıkçası toplumun iki yüzlülüğü bu, başka bir şey değil.

 

“Kadın olabilmeyi bu kadar kolay mı sanıyorlar? Bunun güzelliği var, masrafı var. Hormon ilaçlarına dünya para gitmiş, estetiği var, o’su bu’su var… Kadın olmak gerçekten bu kadar kolay mı?”

Fakat sonra o aile apartmanında başıma kötü olaylar geldi. Birisi musallat oldu; her gün geliyor, kapıma vuruyor. “Evde misin aşkım, seni özledim, bilmem ne…” Başka biri geliyor, camlara taş atıp kaçıyor. En son zaten bir gasp olayı yaşadım. Gasp edenle müşteri gibi anlaşmıştık, iki kişi birden eve daldılar. Avcı bıçağını “Sus yoksa suratını deşerim,” diye suratıma tuttu. Evi araştırdılar. Hiçbir b*k bulamadılar. “Senin paran vardır, sen her gün s*kişiyorsun, çok para kazanıyorsundur,” diye benim gözümü korkutmaya çalıştılar ama evde beş kuruş para yok. Burada bir parantez açıp şunu da söyleyeyim. Hani madem or*spuluğu bu kadar kolay görüyorsunuz, siz de gidin kadın olun, g*tünüzü s*ktirin. Neden şimdi gelip or*spuyu gasp ediyorsun? Git sen de yap, madem ben çok para kazanıyorum. Ve böyle şeyleri çok basit görüyorlar, o halde siz de yapın. Gelip şunu soranlar da vardı “Sen kolay para kazanmak için mi kadın oldun?” Ben adamı direkt kovdum evden. Dedim “Sen ne diyorsun?” Bu nasıl bir ukalalık, nasıl bir kafa yapısı? Bu beyinsizlik, zır cahillik facia bir şey... Kadın olabilmeyi bu kadar kolay mı sanıyorlar? Bunun güzelliği var, masrafı var. Hormon ilaçlarına dünya para gitmiş, estetiği var, osu busu var… Kadın olmak gerçekten bu kadar kolay mı?  Ne haddine bana böyle bir şey söyleyebiliyor!

Gasp olayını da yaşadıktan sonra artık burnuma kadar geldi.  Binayı temizleyen bir kadın vardı. Affedersiniz kahpe kadın benim adımı ‘Eve girip çıkan belli değil,’ gibisinden 5 katlı binaya yaygara yaptı. Resmen kimse onu s*kmiyor diye beni kıskandı ve herkese söyledi. Ev sahibinin kulağına kadar gitmiş. O da beni uyardı. Ben de “Tamam canım, ayrılıyorum,” dedim. Sonra tekrardan ev tuttum. Bu tuttuğum evde hiçbir şekilde sorun yaşamadım ve artık daha seçici davranmaya başladım. Çünkü kalitesiz, varoş, pislik insanları kabul etmiyorum. Bana kalkıp “Lan or*spu kaç para,” yazanları engelliyorum hemen. “Merhabalar Zümra Hanım, ücretiniz nedir?” diye soranlara cevap veriyorum. Ergenlere ve fotoğrafını atmayıp gizliyim diyenlere de cevap vermiyorum artık. Çok daha seçici ve bilinçli oldum orada yaşadığım kötü olaylardan sonra.

 

“Kadınlığım bağırsın yolda yürürken, benim KADIN olduğum bağırsın.”

Toplumda nasıl bir konumdayım onu da belirteyim. Trans olduğum çok anlaşılmıyor ama ben açık saçık giyinen bir insanım ve kendimi göstermeyi seviyorum. Yani dekolte giymeyi seviyorum. Kadınlığım bağırsın yolda yürürken, benim KADIN olduğum bağırsın. Bu benim hoşuma gidiyor. Meme dekoltesi vereyim, minicik şortlar giyeyim, etekler giyeyim.  Açık saçık giyindiğimden beni taciz etmeyi kendilerinde hak gibi görüyorlar ama böyle bir hakları yok. Herkes istediği gibi giyinir.

 

“Ama ben kendimi göstere göstere, özellikle g*tümü başımı aça aça otobüs de metro da kullanıyorum ki bu toplum alışsın.”

Eşcinsel bireylerde durum farklı.  Eşcinsel bir arkadaşım konuşmasından bariz bir şekilde belli ediyor kendisini. Çünkü kıvırtarak konuşuyor ve çok yakışıklı bir çocuk. Şimdi onun konuşmasından hoşlanmayıp onu ötekileştiren çok oluyor, ki yaşadık. Bir kafeye geçiyoruz, arkadaşım boş yer olup olmadığını soruyor.  Ve onun yüzüne bakarak “Ablacığım sizi şuraya alayım.” diyor, bana bakarak demiyor. Geçenlerde Kadıköy'de yaşadık bu olayı. Ben patladım, “Sen ne diyorsun ya,” dedim. “Nereden buluyorsun sen bu cüreti! Görmüyor musun, kaslı bir adam var, ne ablası,” dedim. Hemen çevir kazı yanmasın yaptı. Geveledi. “Kes geri zekâlı, şimdi yapıştırırım ağzına,” dedim. “Sen benim arkadaşıma bu şekilde davranamazsın.” Bağırdım, çağırdım çok rahat bir şekilde, hiçbir şekilde içimde tutmam. Biri laf söyleyecek, direkt yapıştırırım. Birisi beni taciz etmeye kalktığında da patlarım. Metro kullanıyorum, otobüs kullanıyorum ve bilinçli bir şekilde kullanıyorum. Çünkü tanıdığım trans arkadaşlarımın hiçbiri toplu taşıma kullanamıyor, korkuyorlar çünkü. Neden? Birisi gelir döver, birisi vurur, birisi trans olduğunu anlar, ötekileştirir diye. Toplum ne yazık ki bu yönden çok vasat. Ama ben kendimi göstere göstere, özellikle g*tümü başımı aça aça otobüs de, metro da kullanıyorum ki bu toplum alışsın. Birisi beni dışlamaya kalksa onu orada parçalarım. Cinnet getiririm, orada  kendimi yırtarım. Hemen bir çingenelik yaparım. O anda birisi beni videoya çeker. Viral olsun, korkum yok kimseden.

 

Bizim toplumumuz çok ikiyüzlü. Siz açık saçık bir insansanız otobüse, metrobüse binemezsiniz. Türbanlı bir kadın nasıl kullanıyorsa ben de aynen onun özgür olduğu gibi g*tüm başım açık otobüs, metro kullanabilirim. Bu kadar basit. Benim çıplaklığımdan, altımdaki minicik şorttan rahatsız oluyorsa da bakmasın, o taksi kullansın. Ben niye o benden rahatsız oluyor diye metroya otobüse binemeyeceğim ki! Sen taksi kullan, ben taksilere dünya para atmak zorunda mıyım? Diyelim ki sesinden ya da tipinden anlaşılan bir transım, şimdi ben illa taksi mi kullanacağım? Böyle bir kural mı var?  Hani benim trans olmam,  açık saçık olmam ya da türbanlı olmam, çarşaflı olmam metro ya da otobüs kullanmama engel değil. Transları bu yönden gerçekten uyarıyorum: Allah rızası için metro da kullanın, otobüs de kullanın, giyinin istediğiniz kıyafetleri. Eğer ki sizi biri dışlamaya çalışır, bir baskı uygularsa k*çınızı yırtın, çingenelik yapın. Yalvarıyorum toplu taşıma araçları kullanın, siz kendinizi geri çektikçe bu ikiyüzlü toplum sizi daha da ötekileştirecek. Gündüz vakti kim kime bir şey yapabilir ki? Bir çığlık at, bir şey yap. Bu arada şu aralar yanımda bir düdük taşıyorum. Biri beni taciz etmeye kalkışırsa hemen düdüğü üfleyip herkes görsün diye orada çingenelik yaparım. Çünkü kimseden korkmuyorum ben.

 

Bugün trans olduğum anlaşılmadığı için bu baskılara çok maruz kalmıyorum, dayak yemedim.  Ama ilk dönmeye başladığım zamanlarda ne erkek ne kadın gibiydim. Bir keresinde etek giyip çıkmıştım. Simit almak için bir dükkânın önündeydim, sahibi adam benim trans olduğumu anladı “lan s*ktir git *mına kodumun topu,” diye geldi sırtıma vurdu.  Halbuki orası simitçi ve simit almaya gitmiştim. Bu da zannetti ki onun mağazasının önüne müşteri çekmeye geldim. Korktum, ağladım kaçtım tabii ki çünkü üstüme yürüdü ve o zamanlar polis falan diye bağırmama rağmen kimse dönüp bakmadı. Ve gündüz vakti oldu bu olay. Translar için söylüyorum bunu: toplu taşıma aracı kullanırken yanlarında biber gazı bulundursunlar. Çünkü her ihtimale karşı bir transfobik onun trans olduğunu anlayıp ona şiddet uygulamaya çalışabilir. 

 

“Beni sevmeyen insanların yanında ben neden kalayım... Çünkü sen valizini alıp çıktığın an, hani sokakta kalacak bile olsan hayata tutunuluyor bir şekilde.”

Yani korkmasınlar hiçbir şeyden bu şekilde. Bunu sadece translar için değil, herkes için söylüyorum. Dışlanan kadınlar, eşcinsel bireyler, geyler, lezbiyenler korkmayın hayattan! Aileler dışlıyorsa  eğer, yanında kalmalarının pek bir anlamı yok.  Kendi hayatınızı kurun, kurtulun ailenizden.. Size “Ay teyzen ne der, ay işte yengen ne der,” gibi muhabbetler yapılıyorsa o aile demek ki sizi sevmiyor. Bu kadar basit, bu kadar net. Beni sevmeyen insanların yanında ben neden kalayım? Aman kaç kurtar kendini. Sokakta kalmayı bile göze al. Yeter ki o insanlardan kurtul. Seni sevmeyen bir insanın yanında boş yere sokakta kalırım korkusuyla yaşama. Çünkü sen valizini alıp çıktığın an, sokakta kalacak olsan bile hayata tutunuluyor bir şekilde. O an girişimci ruhun hareketleniyor ve birden sen girişe girişe hayata tutunuyorsun. Hayatta her şey var ve şunu unutmasınlar: atıyorum babanız ya da ablanız sizi sevmiyor ama bir bakıyorsunuz bir başka insan çok fazla seviyor, size çok fazla değer veriyor. Nerede değer görürseniz, nerede seviliyorsanız orada kalabilirsiniz. Mesela bir arkadaşımın evine gittiğimde en ufak bir huzursuzluk hissedeyim hemen mesafe alıyorum, muhatap olmamaya çalışıyorum. 

 

“Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyız ve birer insanız, bu kadar! E ya da K olarak yazmayın bizi.”

 

Şu an açıkçası tek hedefim vajina ameliyatı olmak. Ondan sonra da zaten kimliğimi alacağım. Ve yeni bir süreç daha. Eskortluğa devam edip kendime bir mekân açmayı düşünüyorum. Eskortluk yaparak da nereye kadar gidebilirim? Yaşım 35-40'a kadar gerekirse fahişelik yapacağım. Paramı biriktirip belki çok güvendiğim bir dostumla ortak olup bir mekân açarım ya da tek başıma açarım. Kimlikte ismim Eylül. Resmim de öyle. Elektronik kimliklerde artık pembe, mavi derdi yok. İzmir'deyken ailemin yanında yaşarken ne yazık ki mavi kimlik kullanmak beni rahatsız ediyordu. Elektronik kimlik çıkar çıkmaz zaten direkt ona geçiş yaptım. Türkiye Cumhuriyeti'ne de sesleniyorum buradan. O kadar elektronik kimlik yapıyorsunuz ama hala “E” “K” yazıyorsunuz! Ne kadar saçma bir şey. Çünkü hani adı üstünde elektronik kimlik! Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıyız ve birer insanız, bu kadar! E ya da K olarak oraya yazmayın bizi. Hani tamam elektronik kimliğe geçildi, gerçekten tebrik ediyorum, çok iyi bir olay bu açıkçası. Ama oradaki cinsiyet kısmını bir zahmet bir kaldırın. Mesela bir örnek vereceğim, o kadar ayrımcılık yapan bir otel var ki, Beylikdüzün’de adı Öz******r. Ben oraya bir sevgilimle gittim, ikimiz aynı odaya çıkacağız. Kimliklerimizi cinsiyete kadar inceledi. “Siz ikiniz de erkeksiniz, aynı odada kalamazsınız” dedi. Sinirle müdahele edip “Oraya yanlış yazılmış. Ben kadınım, görmüyor musun, neyim erkeğe benziyor” dedim. Ve bana ukala bir ses tonuyla “Sen kesin travestisindir,” dedi. Beni böyle aşağıladı bu lanet otel görevlisi! Bu olayı yaşayınca kimliğimi alıp "Allah belanızı versin, siz şerefsiz aşağılık insanlarsınız, seviyesizler" diye bağıra bağıra oteli terk ettim. Ve bir daha 4-5 yıldız oteller dışında hiçbir yere gitmedim. Translara uyarım şu, benzer bir olay yaşarsanız direkt polis çağırın ve şikayet edin. Çünkü kimsenin sizi başka insanların yanında küçük düşürme ya da bir açığınızı yüzünüze vurma hakkı yoktur...

Bu yazıda paylaşılan görüşler ve içeriğin sorumluluğu yalnızca ve tamamen görüşmeciye aittir ve hiçbir şekilde

Başka Birisi ekibinin ve Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi’nin görüşlerini temsil etmez.

bottom of page